Cuma, Mart 29, 2024

6’lı Masa mı, 1+1+4=6’lı Masa mı? 30 Ocak için öneriler

Hayat Pahalılığı Krizi, Genç Seçmen, Kürt Seçmen; Millet İttifakı’nın inandırıcı bir söylem ve tavırla ve “demokratik, üreten, adil, haysiyetli, güvenli, güvenceli ve birlikte yaşayan bir toplum” yaratma sözüyle bu üç alanı ön plana çıkartması gerekiyor.

İki notla başlayalım.

Birincisi, zenginler klübü olarak bilinen Davos Toplantısı ya da Dünya Ekonomik Forumu yapıldı.

Bu toplantıdan çıkan en çarpıcı sonuç, bugün karşı karşıya olduğumuz “en yüksek risk faktörü” olarak, savaş, enlasyon, durgunluk, gıda güvenliği, enerji krizi gibi meydan okumalardan önce “hayat pahalılığı”nın gösterilmesiydi.

Dahası, hayat pahalılığı riskinin bir “kriz” olarak görülmesiydi.

Batılı ekonomistler, İngilizce olarak, “cost of living crisis”, yani “hayat pahalılığı krizi” kavramını literature soktular.

Bu ve sonraki yıllarda enflasyonun çok üstünde fiyatların yarattığı hayat pahalılığı kriziyle yaşayacağız.

Maaş artışları, maaşların enflasyona göre ayarlanması artık işe yaramayacak.

Bu sorunu en yıkıcı düzeyde yaşayan ülkelerden biri olan Türkiye’de, son dönemde yaşadığımız yüksek enflasyonun çok üstünde olan fahiş fiyatlar bizle olacak.

Türk lirasının değeri kalmayacak.

Maaşlarımızla, temel ihtiyaçlarımızı karşılamamız bile çok zor olacak.

Çocuklarımıza nasıl bakacağız, nasıl ailemizi geçindireceğiz korku ve endişesiyle yaşayacağız.

Hayat pahalılığı krizi, sadece ekonomik değil; aynı zamanda da, insanların, toplumun psikolojisini bozan; kaygı, korku ve endişe yaratan; haysiyete dokunan; fakirleştiren; orta sınıfları yok eden; zengin-fakir ayrımını uçurumlaştıran; emeği kabul edilmez derecede ucuzlaştıran; çalışanı, halkı, milleti, güvencesizlik ve endişe girdabında yaşayan güvencesizlere dönüştüren bir kriz.

Türkiye’de ve dünyada hepimizi zor yıllar bekliyor.

Bu kriz, hem ekonominin çok iyi yönetilmesini, hem de, insanlara ve topluma güven verecek ve “demokrasi-ekonomi-iklim-güvenlik” ekseninde iyi ve verimli yönetişimi uygulamaya sokacak yeni bir yönetim anlayışını gerekli kılıyor.

Objektif olarak söyleyebiliriz ki; seçimlere giden Türkiye’de, hayat pahalılığı krizini, var olan başkanlık sisteminin, ülke ve ekonomi yönetim anlayışının ve yöneticilerin çözmesi mümkün görünmüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı için hayat pahalılığı krizi, seçim kaybettirecek bir risk.

Fakat, yapılan (değer) araştırmaları gösteriyor ki, bu krizin psikolojiyle birleşmesi, korku ve endişe toplumu yaratması, insanları sığınacakları bir sığınak aramaya itiyor, ki bu sığınak genelde ideoloji, din, kimlik ve devlet oluyor.

Eğer, insanlar, güvenecekleri ve inandırıcı buldukları bir alternatif yoksa, bu krizi yaratanlara sığınabiliyorlar.

Kriz, her zaman krizi yaratanların cezalandırıldığı bir sonuç yaratmıyor; aksine, sorumlu tutulması gerekenleri kazandırabiliyor da.

 

GENÇLIK VE GENÇ SEÇMEN?

Bu soruda vurgulamak istediğim ikinci noktaya bizi getiriyor.

İkincisi, Konda araştırmasına göre, “Gençlerin  yüzde 86’sı, gelecek için fikrim yok” diyorlar.

Toplumsal eğilimleri ölçen araştırmalar da, dünyada ve Türkiye’de gençlerin, ilk üç sorun olarak, “eşitsizliği”, “adaletsizliği” ve “iklim krizini”ni farklı sıralamalarda gördüğünü  gösteriyor.

Gençler, eşitlik, adalet ve haysiyetli bir toplum ve iklim kriziyle mücadele istiyorlar.

Bu noktalara, son dönemde çoklu kriz içinde olana küreselleşmenin geleceği üzerine yapılan çalışmaların, benim de hem fikir olduğum bir sonucunu ekleyebiliriz: küreselleşme bitmiyor ama nitelik değiştiriyor, yeni bir yapıya dönüşüyor.

Yeni olan, dijitalleşmenin, teknolojini, yapay zekanın giderek önem kazanması ve üretimle eklemlenmesi.

Yeni bir üretim tarzının giderek yaygınlaşması, ve bu süreçte gençlerin öneminin giderek artması.

Bu şu ikilemi yaratıyor: önemi ve değeri artan, ama aynı zamanda, geleceğe belirsiz ve güvensiz bakan bir gençlikle karşı karşıyayız.

Bu nedenle de, Türkiye’den yurt dışına genç beyin göçü inanılmaz oranlara çıkıyor, çıkmaya da devam edecek.

Bu sorunu da, var olan iktidarın ve yürütmeci başkanlığa dayalı yönetim anlayışının çözmesi mümkün gözükmüyor.

Yaklaşan seçimlerde 6 milyon ilk defa oy verecek genç var. Genç seçmen, genel seçmenin büyük bir kısmını oluşturuyor.

Bu yüzden de, Cumhurbaşkanı Erdoğan her hafta gençlerle buluşma toplantıları yapıyor.

Yeterli mi?  Değil.

Gençler, değişim istiyor, muhalefete daha yakınlar, çoğu, 74% oranında, ülkeyi terk ediyor ya da terk etmek istiyor.

Var olan yapısıyla muhalefetten memnunlar mı? Çok büyük oranlarla “Değilller”.

 

6’LI MASA NE YAPIYOR?

Peki, seçim kazanmak için önünde “hayat pahalılığı krizi” ve “geleceğe belirsizlik ve endişe içinde bakan gençler” gibi kritik önemdeki iki veri dururken, 6’lı Masa ne yapıyor?

Bitmek bilmeyen taplantılar, istişareler, çalışma grupları sonucunda bugün neyi biliyoruz: bir tek artık 6’lı Masaya “Millet İttifakı” diyebileceğiz; ve Millet İttifakı, ellerinde tek somut ortak nokta olan, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”e geçiş istiyor.

Millet İttifakı için, halkın/milletin önüne çıkarak “Türkiye’yi, yapacaklarımız, vizyonumuz ve yol haritamızla daha iyi yöneteceğiz” diyeceği “30 Ocak Toplantısı”nda, 14 Mayıs’a kadar ülkenin ve kendisinin kaderi için 104 günlük kritik dönem de başlamış olacak.

Duyumlarımız içinde, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayını 13 Şubat’taki toplantısında açıklayacak. Bu açıklama olursa, adayın, seçim çalışmalarına çoktan başlamış ve her gün devam eden Erdoğan ile seçim kazanma mücadelesi için sadece 90 gün kalacak.

Bu süre yeterli mi?

Atı alan Üsküdar’ı geçti bir kere daha yaşanabilir” diyen yorumların ciddiye alınması gerekir.

Millet İttifakı, zamana karşı bir yarışa girecek.

Peki bu yarışa hazırlıklı mı? “Evet” yanıtını veremiyoruz.

Neyi biliyoruz?

6’lı Masanın çok ciddi bir İyi Parti sorunu olduğu, İYİ parti’nin, 2018 seçimlerinde Erdoğan’ın kazanmasına katkı veren tutumu gibi bir karar alabileceği; 2023’de 2018’in tekrar yaşanabileceği üzerine yorumlar temelsiz değil.

İYİ Parti, 6’lı Masayı, adaydan yönetim kurgusu sorusuna kadar, CHP + İYİ Parti ve 4 Parti olarak, yani, 2+4= 6’lı Masa olarak görüyor.

En azından, bu izlenimi yaratmak için elinden geleni yapıyor.

Dahası, hem Millet İttifakı hem de Cumhur İttifakı için seçim kazanmanın, genç seçmen kadar önemli kilit bir aktörü daha var: Kürt seçmen.

Millet İtifakı, bu seçmenle ve seçmenin siyasi aktörü HDP ile ilişkisini net olarak ve yapıcı kurmuş durumda mı? Bu soruya da yanıt hala verilmiş değil.

Tüm bu noktaların ışığında, yarın, 30 Ocak’da yapılacak toplantı, Millet İttifakı’nın geleceği için kritik eşiğin aşılması toplantısı olmak durumunda.

Hayat Pahalılığı Krizi, Genç Seçmen, Kürt Seçmen; inandırıcı bir söylem ve tavırla ve “demokratik, üreten, adil, haysiyetli, güvenli, güvenceli ve birlikte yaşayan bir toplum” yaratma sözüyle bu üç alanın ön plana çıkartılması gerekiyor.

Yoksa, seçmen, muhalefetten umudunu kesebilir ve sorunları yaratanlardan soruna çözüm bulma isteyebilir.

Cumhurbaşkanlığı yarışında, “Atı alan Üsküdarı geçebilir”.

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI