Ne Tayvan kazandı, ne ABD, ne de kaybeden Çin oldu; Pelosi kendini bütün dünya basınının gözüne soktu sadece. Amerikan Temsilciler Meclisi Lideri Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti modern politikacıların kanında gezen zehrin en riskli semptomlarından biriydi: Hakiki politikadan ziyade medyanın dikkatini önemseme hastalığı Pelosi’yi, ABD’nin bütün savunma bürokrasisinin ve Başkan Joe Biden’ın uyarılarına rağmen, Tayvan’a sürükledi. Ne Tayvan kazandı, ne ABD, ne de kaybeden Çin oldu; Pelosi kendini bütün dünya basınının gözüne soktu sadece. Tayvan’ı küçümsemek için söylemiyorum bunu. Çin güçlendikçe ve uluslararası etkinliğini artırdıkça iki kutuplu dünyanın, bir nevi modern bir Soğuk Savaş sisteminin ortaya çıkmasına kimse şaşırmıyor. Tayvan da bu rekabetin en önemli çatışmalarından biri. Çin’in kendi iç meselesi olarak gördüğü ve egemenliğini ilhak etmek istediği bu ada, hem dünya ekonomisi hem de ABD’nin Asya stratejisi için kritik öneme sahip. Ama Çin için meselenin boyutunu iyi anlamak gerekiyor: Xi Jingping henüz doğrudan Tayvan’a bakan bir eyaletin yöneticisiyken “sadece savaşmaya hazır olursak, burada barışı koruyabiliriz” diyordu. Chris Buckley’nin New York Times’da yazdığı gibi, Çin Komünist Partisi içinde yükselmek için Tayvan meselesinde ama’sız bir sert tutum gerektiğini Xi, siyasetin içinde gördü. Bugün de kendi mirası için Tayvan’ı absorbe etmenin bir “tarihi sorumluluk” olduğunu söylemesi tesadüf değil.
  1. KRİZLERLE BOĞUŞAN Xİ’YE HEDİYE EDİLEN OYUN ALANI
Pelosi’nin ziyaretinin akılsızca bir adım olmasının ilk sebebi tam olarak da bu: Xi ülke içinde belki de en zor zamanlarını yaşarken Amerikan Temsilciler Meclisi Lideri Çin liderine inanılmaz bir fırsat kapısı açtı. Xi’nin ısrarla sürdürdüğü “sıfır Covid” politikası -neredeyse- bütün dünya normale dönmüşken Çin’de hala insanların hayatlarını kısıtlıyor, kimi bölgelerde şirket ve fabrikaları çalışamaz kılıyor, ülke ekonomisini ve uluslararası tedarik zincirlerini baltalıyor. Ayrıca Çin’de büyük bir demografik çözülme yaşanıyor; ülke o kadar yaşlı ki huzurevlerinde insanlara bakacak çalışan bulamıyorlar. Konut piyasası patlıyor, bankalar iflas ediyor. On yıllardır önüne hiç kimse çıkamayacakmış gibi büyüyen Çin, şimdi kendi gölgesiyle savaşmak zorunda. Pelosi’nin ziyaretinin akılsızca bir adım olmasının ilk sebebi tam olarak da bu: Xi ülke içinde belki de en zor zamanlarını yaşarken Amerikan Temsilciler Meclisi Lideri Çin liderine inanılmaz bir fırsat kapısı açtı. Üstelik bu savaşı Xi, bu yıl içinde toplanacak Çin Komünist Partisi Konferansı’na aylar kala veriyor. Pelosi’nin ziyareti, tam da bu sebeple hem riskli hem de Xi için biçilmiş kaftan. Uzunca bir süre Çin lideri, on yıllar önce kendine tanımladığı “tarihi sorumluluk” çerçevesinde hareket edebilir ve -hatta- olmaz ya, bir askeri kaza sonucunda Tayvan ile karşı karşıya gelse sorumluluğu “Amerikalının ziyaretine” yıkabilir. Böylesi riskleri güçlendirmenin ve krizlerle boğuşan Xi’ye oyun alanı açmanın ABD’ye hiçbir faydası yok. Ama içerde ara seçimlerde koltuğunu kaybetmek üzere olan Pelosi için faydası var: Enflasyondan, gıda ve enerji fiyatlarından ziyade Pelosi’nin uluslararası liderliğinden bahsedilen her gün Temsilciler Meclisi Lideri için kazançtır.
  1. ÇİN VE RUSYA’YLA AYNI ANDA KARŞI KARŞIYA GELMENİN MANTIKSIZLIĞI
Bir diğer meseleyse Pelosi’nin olabilecek en kötü zamanda Çin ile ABD’nin zaten gittikçe kötüleşen ilişkilerine yeni bir çatışma alanı eklemesi. Zira Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle beraber ABD, zaten bir “süpergüç” ile (ki Ukrayna ordusu karşısında rezil olan Rusya’ya bu tanımın ne kadar uyduğu yeniden tartışılmalı) aylardır karşı karşıya ve bunun faturasını bütün Batı yükselen enerji fiyatları ve kronikleşen enflasyonla ödüyor. Bir diğer süpergüçle, aynı anda, yeni bir çatışma alanı açmak ABD için intihara meyillilik belirtisi gibi bir durum. Üstelik Pelosi’nin ziyareti Çin’i Tayvan’a yönelik askeri bir adım atmaya kışkırtmasa dahi kendileri için tarihi bir mesele olan bir konuda çatışmacılıktan bu koşullarda bile geri duramayan ABD’ye karşı başka alanlarda cephe açabilirler. Örneğin Thomas Friedman, Rusya’nın işgal başladığından beri Çin’den ısrarla askeri destek talep ettiğini yazıyor. Özellikle Çin’in ürettiği -drone gibi- yüksek askeri teknoloji ürünlerine Putin’in Ordusu çok ihtiyaç duyuyor. Çin, bugüne kadar, bu talepleri karşılıksız bıraktı. Üstelik kendine rakip olarak gördüğü ABD ve NATO’nun Ukrayna’ya yaptığı milyarlarca dolarlık yardımlara rağmen Çin, yakın ilişkilerine rağmen, Rusya’ya koşulsuz destek vermedi. Ya bundan sonra? Ukrayna’daki savaş yakın zamanda bitecekmiş gibi durmuyor. Özellikle de bu kış Rusya, savaşı bahane ederek, elindeki doğal kaynakları Batı’ya karşı bir silah olarak kullanacakmış gibi gözüküyor. Amerikan savunma bürokrasisinin en önemli Rusya uzmanlarından Fiona Hill, Putin’in bu sayede Batılı devletler içinde siyasi huzursuzlukları da tetiklemek istediğini söylüyor. Artan gıda ve enerji fiyatları, bu ihtimali gittikçe güçlendiriyor.
Bu koşullar altında ABD’nin Çin ile Rusya’yı aynı anda karşısına almaması gerektiğini görmek için basit mantık bilmek yeterli. ABD için mantıklı olan eli güçlüyken Çin’in karşısına çıkmaktır.
Bu koşullar altında ABD’nin Çin ile Rusya’yı aynı anda karşısına almaması gerektiğini görmek için basit mantık bilmek yeterli. Eğer Çin’in uluslararası alandaki hevesleri Tayvan’ı bir çatışma noktası haline getirecekse de ABD için mantıklı olan bu çatışmayı yönetebileceği bir zamanda, eli güçlüyken Çin’in karşısına çıkmaktır.
  1. ASIL REKABET ALANI JEOPOLİTİK SAHA OLMAK ZORUNDA DEĞİL
Pelosi’yi Tayvan’a götüren uçağın adı USS Ronald Reagan’dı ama Pelosi eski Başkan Reagan’dan pek bir şey öğrenmemiş gibi duruyor. Zira Soğuk Savaş’ın ABD leyhine sonunu getiren en kritik dönemlerden birinde ülkeye liderlik eden Reagan, süpergüçler arasındaki rekabetin sadece askeri alanda yaşanmadığını en iyi kavrayan başkanlardan biriydi. Eski Amerikan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rica’ın yazdığı gibi, ABD’yi Sovyetler karşısında en çok güçlendiren etmenlerden biri internetin Amerika’da bulunmasıydı! Zira bir buluş, ABD ekonomisini tepeden tırnağa değiştirdi. On yıllar boyunca inovasyona yatırım yapan ABD, Reagan döneminde devlet desteğiyle -ve çoğunlukla savunma bürokrasisinin kapalı kapıları ardında- ortaya çıkan bu buluşları özel sektörle buluşturdu. ABD’nin en büyük şirketlerine bakın; önemli bir kısmı bu dönemin ürünüdür. Bugün için de benzer bir rekabet alanı söz konusu: Nasıl kömür çağı Britanya’yı, benzin çağı ABD’yi süpergüç yaptıysa; önümüzdeki on yılların en önemli atılımı da yeni ve temiz enerji üretimi yollarını keşfeden devletlerden gelecek. Gazetecilikten çok Çin Komünist Partisi sözcülüğü yapan China Daily’nin Pelosi’nin ziyareti gerçekleştiği gün bile Amerikan Temsilciler Meclisi liderine ayırdığı sayfaların üç katını iklim haberlerine ayırması tesadüf değil. Çin, ABD ile rekabetini Tayvan’dan daha kapsamlı bir şekilde anlamlandırıyor. Biden yönetimi için de bu geçerli. Zira Pelosi, Tayvan’a doğru yoldayken Amerikan Kongresi tarihinin en kapsamlı yeşil enerjiye yatırım paketini tartışıyordu. Eğer -beklendiği gibi- yasa Senato’dan geçerse 396 milyar dolar bu alanda teşviklere ve yatırımlara gidecek. 177 milyar Avroluk benzer bir paketi de geçtiğimiz günlerde Almanya onayladı. Pelosi’nin siyasi önceliklerinde yaşadığı kafa karışıklığı, hakiki ve önemli politika atılımlarının önünü kesiyor.
  1. TAYVAN’I SAVUNMAK BİR ‘STRATEJİ’ DEĞİL; MANŞET BAĞIMLILIĞI
ABD’de Çin ile stratejik rekabet iyi bir iletişim malzemesi ama altını somut, cesur ve büyük politikalarla doldurabilen henüz çıkmadı. Örneğin Başkan Biden, adaylığını koyduğundan beri Çin’in Asya ve Afrikalı devletlere altyapı yatırımlarında destek verdiği Kuşak ve Yol Girişimi’ne ABD’nin bir alternatif üretmesi gerektiğini söylüyordu. Geçtiğimiz aylarda toplanan G7’de de Biden liderliğinde Batı’nın büyük ekonomileri bu girişime 40 trilyon Dolar yatırım sağlayacaklarını ilan ettiler. Bugüne kadar Amerika’nın bulduğu para bunun sadece 200’de 1’i. Obama döneminde başlayan “Güçlü Afrika” insiyatifi kıtaya 20 bin megawat elektrik sağlayacaktı; sadece 4100 megawatt’ta kaldı. Trump dönemindeki “Zengin Afrika” ise hiçbir şey yapmadı. Biden ise uluslararası altyapı destekleri için Kongre’den anca 6 milyon Dolar alabildi. Dolayısıyla, tıpkı Pelosi örneğinde olduğu gibi, ABD liderleri için iş sembolik ziyaretler ve büyük konuşmalar yapmaya gelince elleri bol ama gerçekçi ve tutarlı bir politika ufukta gözükmüyor. O kadar ki CIA Başkanı’nın, Savunma Bakanlığı’nın ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nin uyarılarına rağmen Başkan Biden, Pelosi’yi Tayvan’ı ziyaret etmekten vazgeçiremedi. Çünkü Biden, Pelosi’yi durdursaydı, Çin’e karşı “yumuşak” bir tavır almakla suçlanacaktı. İmaj politikanın önüne geçince böyle krizler de kaçınılmaz oluyor elbette.