Perşembe, Mart 28, 2024

14 Mayıs’ı kazanmanın anahtarı: Cesur demokratlar

Topu topu 110 gün var, seçime. Tünelin ucundaki ışığın üstümüze doğru gelen, hepimizi ezip geçecek otoriter” bir tren mi yoksa hepimizi aydınlığa taşıyacak ilk ip ucu olup olmayacağına Altılı Masa ve HDP (EÖİ) birlikte karar verecekler.

 Yoksulun gizli isteği
ayağını yorganına göre uzatmakdeğil,
arzularına göre yaşamaktır”
Hannah Arendt

Türkiye, tarihinin en önemli seçimlerinden birine doğru hızla ilerliyor. Eğer yine 14 Mayıs tarihinde milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleşirse, 1950 yılına benzer bir süreç yaşanacak: “Tek adam rejimi”ne dönüşen Cumhurbaşkanlığı hükümeti sisteminden Türkiye tekrar, 72 yıl sonra “parlamenter demokrasi”ye geri dönme aşamasına geçebilir.

Süreç çok sancılı ilerliyor. İktidar, iktidardan uzaklaşmamak için her türlü yolu denemeyi sürdürüyor ve “gözünü iyice karartmış” bir izlenim veriyor. Tek adamın idaresine göre şekillendirilmiş Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi, literatürde yer almamasının dışında Batı tipi demokrasileri savunanlar tarafından Türkiye’nin bir hibrid rejim ya da kuvvetler ayrılığının son bulduğu “seçimli otoriter bir rejim” olarak nitelenmesine yol açıyor. Sisteme geçildiği 2018’den bu yana yaşanan gelişmelerle, ülke demokrasi ve özgürlükler endekslerinde daha hızla son sıralara sürüklendi.*

Muhalefet ancak ittifaklar oluşturarak, ciddi bir dayanışma ve birlik görüntüsü içinde popülizmi sonuna kadar kullanan iktidar ve bileşenleriyle bu süreçte mücadele edebiliyor. Bunun ilk başarılı sınavı 2019 yerel seçimlerinde verilmişti. Millet ittifakının (CHP-İYİP) kurulması, dayanışması ve dışardan destekleriyle HDP seçmeni ve ülkenin demokrasiye inanan cesur bileşenleriyle bu başarıldı. Ve seçimin birinci partisi yine AK Parti olmasına rağmen İstanbul, Ankara, Antalya, Adana, Mersin başta olmak üzere özellikle büyükşehirlerde elde edilen seçim başarısı, seçmende uzun yıllar içinde oluşmuş çok önemli bir algının yıkılmasını sağladı: AK Parti kazanır, ne yapıp eder mutlaka seçimleri kazanır.

Özellikle İstanbul’un seçimlerinin iki kez üst üste, haksız, hukuksuz iptal sonrası bütün baskı ve seçim hilelerine rağmen Ekrem İmamoğlu tarafından 13 bin oydan 800 bin oya çıkarılan bir farkla kazanılması, bu algının yıkılmasını sağlarken, dayanışmanın, “ortak bir adayda” demokrasiye inanan herkesin cesaretle birleşmesinin hem demokrasiyi koruyabildiğini hem de devlet dahil her şeyi kontrol eden iktidarın milletin iradesi karşısındaki çaresizliğini belgeledi. Hepimizin, demokrasiye inanan, Anayasal demokratik bir Türkiye’de geleceğini gören, yaşamak isteyen herkesin ihtiyacı olan bir sonuçtu bu.

Muhalefet ancak ittifaklar oluşturarak, ciddi bir dayanışma ve birlik görüntüsü içinde popülizmi sonuna kadar kullanan iktidar ve bileşenleriyle bu süreçte mücadele edebiliyor. Bunun ilk başarılı sınavı 2019 yerel seçimlerinde verilmişti.

İşte bu “yerel” sonuç, muhalefete destek veren milyonları yeniden iktidar yolunun mümkün olduğuna inandırmakla, onları birlik içinde hareket etmek konusunda motive etmekle kalmadı, İstanbul’u kaybetmenin Türkiye’yi kaybetmek olduğunu düşünen iktidarı, nasıl olursa olsun onu geri almanın yollarını aramaya da itti.

Bugün “İstanbul İntikamı” olarak adlandırabileceğimiz, bu zaferin mimarlarından CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na yargıyı “kullanarak” getirilen “siyaset yasağı”, zaferi kazanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na da aynı biçimde uygulandı. Yargı süreçleri tamamlanmasa da getirilen siyaset yasağı ile sadece 14 Mayıs’ta yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı aday ve milletvekili seçimleri süreçleri değil, 2024 yılında tüm Türkiye’de gerçekleşecek yerel seçimler de hedefleniyor. Kısaca siyasal tüm süreçlere etki edebilecek, her an geçerli, kullanışlı bir Damokles’in kılıcı yaratıldı.

Üstelik bunca baskı ve medya propagandasına rağmen, toplumun %51,1 İmamoğlu’nu haklı, sadece %33,6’sının haksız bulduğunu yapılan son araştırmalar gösteriyor. Bu araştırmaya göre İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun İBB’de terör bağlantılı çalışanlar bulunduğu iddialarının da sorulduğu denekler içinde, bu iddiayı inandırıcı bulanların oranının %27,5 olduğunu, Türkiye’de yargıyı bağımsız görenlerin oranının da sadece %37’de kaldığını, %63’ünün yargının bağımsız olmadığını düşündüğünü görüyoruz.**

Burada gözden kaçırılmaması gereken en önemli hedeflerden biri Kaftancıoğlu ile başlayan, İmamoğlu ile süren, başka siyasi aktörlere, Meclis’teki dokunulmazlıkların kaldırılması aşamasına kadar taşınan “yargı ve siyaset yasağı” operasyonlarının, “ortak aday” ile kazanmanın seçmende yarattığı duygu, inanç ve cesareti kırmak için yürürlüğe konmasıdır.

İktidar, muhalif ve kendisinden kopan kararsız, kuşkulu seçmende “birlik içinde kazanabilirim” inancını yok etmek istiyor. Kazansanız da sonra ben onu bir biçimde elinizden alırım, “hesabını” sorarım yönünde bir “algılanma birikimi”ne yol açmaya çalışıyor. Çünkü seçmen birlik içinde hareket ettiği zaman, bu tavırdaki kararlılığın, devasa devlet olanakları ve kampanya makinası karşısında kazandırdığını biliyor.

Bu inancın yıkılması için her şeyi yapmaya hazır. Altılı Masa’ya yönelik kurulduğu andan beri sürdürülen dağıtma, çatlak yaratma ataklarının ana hedefi yine bu birlikte olmanın yarattığı umut ve başarı ivmesinin seçmenin zihninde güçlü bir bileşke yaratmasını engellemek, mümkünse ortadan kaldırmak…

Seçimin matematiği, yerel ve milletvekili seçimlerinde birçok açıdan aynı işlese de Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu matematik, yerel destek ve ortak hareket etmenin oransal, sayısal verilerinden, sonuçlarından önemli bir noktada farklılaşıyor: Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için %50+1 zorunlu. Bu yerel ve milletvekili seçimlerinde bir zorunluluk olmadığı için (D’hont sistemi) farklı işbirlikleri ve oranlarla birçok ilde sonuç almak mümkün.

Ve bütün kamuoyu araştırmalarında ortaya çıkan ortalama Cumhurbaşkanlığı seçim sonucu, diğer diye nitelediğimiz yaklaşık %5 gibi görünen muhalefet başka adaylara yönelse bile %55 Altılı Masa ve Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ), %40 Cumhur İttifakı biçiminde gerçekleşiyor. Bu durum +/- %2’lik hata payı içinde hesaplansa bile böyle.

İYİ Parti, HDP koalisyonu kurmuyoruz. Ya da kimi genç, yaşlı siyasal oyuncuların” kariyer planlamaları, siyasete onurlu veda senaryolarını da tartışmıyoruz.

UMUDUN CESARETE İHTİYACI VAR

En kötü ihtimalle yüzde 55 oy alacak olarak gördüğümüz muhalefetin ORTAK ADAY üzerinde uzlaşamayacağı, EÖİ’nin kendi aralarında tam anlaşamasalar da en azından HDP’nin “Altılı Masa” tarafından dışlandığını düşündüğü için ortak bir aday çıkarma konusunda kararlı olduğunu görüyoruz.

Kararlılıktan Altılı Masa’ya tüm kapıların kapatıldığı anlamını çıkarmasak da ileri sürülen koşul ve eleştiriler HDP üst yönetiminin ve seçmeninin Altılı Masa’ya karşı ciddi bir “samimiyet sorunu” yaşadığı anlaşılıyor. Ki bunların çoğunda bizi bir kısırdöngüye sürüklese de haklı olduklarını düşünüyorum. Ancak manzara tam da yukarda anlatmaya çalıştığım gibi iktidarın istediği bir biçime bürünmüş durumda, seçimi ikinci tura taşıyacak, yeni bilinmezleri denkleme ekleyecek: Birlik içinde her şeyi yapabilecek, iktidar olanaklarını ve devletin desteğini arkasına alan Cumhurbaşkanının kampanya makinasını alt edebilecek tek güç olan birliktelik ve ORTAK ADAY fikrinden kitleleri uzaklaştırmak… Yani her şeyi mümkün kılan 2019 ruhunu gömmek…

Bedeli çok ağır olabilir: Türkiye “seçimli otoriter bir rejim”e mi evrilecek, demokratik parlamenter bir rejim doğrultusunda mı ilerleyecek? Temel ve büyük sorunlarını, Kürt sorunu dahil demokratik bir ülkede mi çözmeye çalışacak? Buna karar vereceğiz, hepimiz. Hangi siyasal görüş, zihniyet, kimlik, inanç, sınıf veya kökenden olursak olalım.

Yaşatılması için büyük çaba harcanan, hep gel-gitlerle sersemlemiş seçimi KAZANMA UMUDUNUN, bu kadar yıpratıldıktan sonra ikinci bir tura taşınması da çok zor. “Her hâlükârda ikinci turda Cumhurbaşkanı kaybediyor” hesaplarının, birinci turda ortaya çıkabilecek Meclis çoğunluğunun kimin tarafında şekilleneceği gerçeğini ihmal ettiğini yabana atamayız. İkinci tur için geçecek 15 günlük süreçte hangi “oyunların” veya hesapların yürürlüğe sokulacağı, seçim güvenliği kaygılarının toplumu sandıktan ne kadar uzak tutabileceği, düşünülebilecek onlarca problem odağı mevcut.

İkinci turda, birinci turu birinci sırada kazanmış ve oy farkına, Meclis çoğunluğuna bağlı olarak yürüttüğü propaganda ile istikrar mı, belirsizlik mi, kaos mu sorularıyla seçmeni karşı karşıya bırakacak, tamamen psikolojik üstünlüğe odaklanmış popülist bir Cumhurbaşkanı Erdoğan ile baş başa kalınabilir. Ki dünyada iki turlu seçimlerle ilgili son yapılan araştırmalarda ilk turu birinci bitirmenin, elbette adaylar arasındaki ideolojik ayrımların keskinliği, ülkelere ve seçimin türüne göre farklılık gösterse de daha avantajlı olduğu yönünde sonuçlar da bulunuyor.***

Manzara bu kadar netleşmeye başladıkça sözün de sonuna geliyoruz: Şimdi, 2019 da olduğu gibi HER ŞEYİ bir kenara koyup, örneğin tüm siyasal ön yargılarımızı, çekincelerimizi, milliyetçiliklerimizi, yani daha önce nasıl yapabildiysek, nasıl içimize sindirebildiysek, nasıl pragmatizmi öcü gibi görmekten vazgeçebildiysek, bunu yine yapmanın zorunlu olduğu bir aşamada, KAZANMA UMUDUNU yeniden cesaretle yeşertmenin zamanı. Yüksek Seçim Kurulu’nun süreç içindeki rolü, seçim güvenliği öncesi, sonrası, HDP’nin kapatılması, sonuçları, milletvekili aday listeleri dahil bu kadar fazla başlıkla ancak birlikte, dayanışma içinde olunursa mücadele verilebilir. Bunu deneyimledik, sonuçlarını biliyoruz.

Uzlaşmak, ortaklıklar üzerinde ilerleyebilecek bir zemin arayışı, her şeyi müzakere, ziyaret dayatmalarına girişmemek, dinlemek, esneklik, ilkesizlik, popülizm ve tutarsızlık olarak sunuluyorsa, burada ancak çatışmadan, farklılıkların sömürülmesinden medet umanların hesapları egemen olur.

Umudun cesarete ihtiyacı var. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında demokrasimizin her türlü kimliğini, öfkesini bir tarafa bırakıp, bu kritik seçim kavşağında demokrasiye inancını ortaya koyacak, dirençli, fedakâr cesur demokratlara ihtiyacı var.

İYİ Parti, HDP koalisyonu kurmuyoruz. Ya da kimi genç, yaşlı siyasal “oyuncuların” kariyer planlamaları, siyasete onurlu veda senaryolarını da tartışmıyoruz. Geldiğimiz noktada siyaset, bunca yaşanmışlıktan sonra “uyanık” kalıp, canı istediği zaman iktidarın terör örgütü lideri Öcalan’ın mektubunu okutacak kadar pragmatik davrandığını unutmayıp ve eli çok daha artırarak, sınırsız tavşan dolu şapka efsanesiyle neler yapabileceğini tahmin edebilmektir. Altılı Masa bileşenleri ve HDP (EÖİ), “teröristlerle işbirliği” yapıyorlar, “faşistlerle aynı masaya oturuyorlar” propagandalarıyla korkutmaya çalışarak, düşmanlaştırarak kendi oyun kurucu gücünü iktidara devrettirmeye çalışanlara karşı, siyasal aklı ve insaf duygusunu devreye sokmalıdır. Bismarck’ın dediği gibi sosis ve siyasetin nasıl yapıldığını bilse gecelerini uykusuz geçirecek milyonlarca seçmene rağmen üstelik.

Umudun cesarete ihtiyacı var. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında demokrasimizin her türlü kimliğini, öfkesini bir tarafa bırakıp, bu kritik seçim kavşağında demokrasiye inancını ortaya koyacak, dirençli, fedakâr cesur demokratlara ihtiyacı var: Milletin iradesine doğru yön verecek, geleceklerinin gerçekten kendi ellerinde olduğunu gösterecek.

Topu topu 110 gün var, seçime. Tünelin ucundaki ışığın üstümüze doğru gelen, hepimizi ezip geçecek “otoriter” bir tren mi yoksa hepimizi aydınlığa taşıyacak ilk ip ucu olup olmayacağına Altılı Masa ve HDP (EÖİ) birlikte karar verecekler. Birlikte, TEK ADAY ve ORTAK ADAY’a karar verecekler. Belki de kendi adaylarını ilan ettikten sonra bile görüşerek, uzlaşma konusunda yüksek bir dirençle, seçime tek adayla, ortak adayla gittikleri zaman, ancak o zaman seçimi kazanabileceklerini bilerek…

* Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye 2005 yılında 98’inci sırada yer alıyordu 2022 yılında 149. Sırada. Freedom House 2022 raporuna göre Türkiye, özgür olmayan ülkeler arasında yer alıyor: 34 puanla Uganda ve Gine, 33 puanla Ürdün ve Haiti yer alırken bu ülkeleri 32 puanla Türkiye, Cezayir ve Mali takip etmektedir. Fraser Enstitüsü’nün 2022 Ekonomik Özgürlükler endeksi kapsamında incelenen 165 ülke arasında Türkiye, Fiji ile beraber 114. sırada ve en az özgür olan ülkeler kategorisinin bir basamak üstünde yer aldı. Türkiye 2018 yılında 6.69 puanla 100. sıradaydı.

** İBB Soruşturması, Tartışmalar ve Adalet Algısı, TEAM Araştırma, 11-14 Ocak 2022, 2.524 kişiyle yüz yüze yapılmış.

*** Does the Early Bird always Get the Worm?, Adrian Lucardi, Juan Pablo Micozzi, Augustin Vallejo, Electoral Studies, Volume 81, Şubat 2023

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI